KORONAVİRÜSÜN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ
- Anasayfa
- Blog Detayları
Korona virüs, evrensel adıyla COVID-19 ilk kez 2019 yılı Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde görülmüştür. Üç ay gibi bir sürede 127’den fazla ülkeye yayılmış ve bugüne kadar 5.000’den fazla insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. Küresel bir tehdit noktasına ulaşan koronavirüs salgını, 11 Mart 2020 itibariyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak nitelendirilmiştir.
Koronavirüsün beklenmedik bir şekilde ve hızla yayılması sonucu alınan önlemler, küresel çapta çeşitli sektörleri ve ticari ilişkileri olumsuz etkilemiştir. Salgının hızla ilerleyişine bakacak olursak, ulusal ve küresel anlamda ticari ilişkilerde gecikme veya ifa güçlüğü durumlarının ortaya çıkacağını söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Diğer taraftan tedarik ve dağıtımda yaşanan aksamalar, gümrüklerdeki aksamalar, sınır kapılarının kapatılması, fabrikaların ve işyerlerinin faaliyetini durdurması firmaları çok ciddi ekonomik sıkıntılar ile karşı karşıya bırakabilecektir.
Koronavirüs salgınından önce akdedilmiş sözleşmelerin, salgın nedeni ile ifa edilememesi veya ifasında gecikme meydana gelmesi durumunda hukukumuzdaki mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı müessesesinden faydalanmak mümkün olacak mıdır? Bu yazımızda bu konuyu ele alacağız.
Koronavirüs salgınının küresel etkisi ekonomik anlamda da olumsuz sonuçlar doğuracaktır ki şimdiden doğurmaya başlamıştır. Koronavirüsün yayılmasının engellenmesi amacıyla ülkelerin aldığı önlemler nedeniyle ticari hayat durma noktasına gelmiştir. Ticari sözleşmelerin ifasında yaşanan bu imkânsızlıklar ve engeller acaba mücbir sebep sayılabilir mi? Öncelikler mücbir sebep kavramını açıklamakta fayda var.
Mücbir sebebin tanımı kanunlarımızda yer almamaktadır. Bu nedenle mücbir sebep sınırları Yargıtay uygulamaları ve doktrin görüşleri ile çizilmiştir.
Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır.[1] Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir.[2]
Türk-İsviçre Borçlar Hukuku'nda mücbir sebep "kusurdan uzak, sezilemeyen, karşı konulamayan gerçek bir olay" olarak tarif edilmektedir.
Bu tarife göre mücbir sebebin unsurları;
a) Kusursuzluk
b) Sezilememezlik
c) Karşıkonulamazlık'tır.
Mücbir sebebin mevcudiyeti için kusursuzluk şarttır. Eğer olayın doğumuna sebep olan bir kusur varsa mücbir sebebin öteki unsurlarını araştırmaya gerek yoktur. Diğer taraftan, bir olayın mücbir bir sebep sayılabilmesi için sezilememiş, kestirilememiş, önceden tahmin edilememiş olması da lazımdır. Bu olayın aynı zamanda karşı konulamaz, yenilemez olması da zaruridir.[3]
Hukukumuzda, mücbir sebep gibi taraflardan birinin edimini ifa etmesini imkânsız hale getiren bir durumun ortaya çıkması halinde Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesinde yer alan sonraki ifa imkânsızlığına ilişkin hükümler uygulama alanı bulmaktadır. TBK madde 136 uyarınca; sözleşme kapsamındaki tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesi borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borçlu yükümlülüklerini yerine getirmekten kurtulur. Bu durumda sözleşme ihlali söz konusu olmayacaktır. Borçlu, mücbir sebep nedeniyle ortaya çıkan sürekli nitelikteki ifa imkânsızlığından sorumlu değildir. Tacirlerin basiretli olarak hareket etme yükümlülüğü olduğundan, mücbir sebep halleri tacirler bakımından dar yorumlanmaktadır.
Türk Borçlar Kanunu m. 136/III’e göre, “Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın doğmaması için gerekli önlemleri almazsa bundan doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” Bu hükme göre, mücbir sebep nedeniyle borcun ifasının imkânsızlaştığını öğrenen borçlu, en kısa süre içinde imkânsızlığın gerçekleştiğini alacaklıya bildirmelidir. Borçlunun alacaklıya bildirimde bulunması için borcun muaccel olması gerekmemektedir. Mücbir sebep sonucu edimin ifasının imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirme yükümlülüğünü veya alacaklının uğrayacağı zararın artmaması için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü ihlâl eden borçlu, alcaklının bu nedenle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.[4]
Türk Borçlar Kanunu'nun 136/II maddesine göre, “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.” Hükme göre, sözleşmenin tarafları mücbir sebep nedeniyle ifası imkansız hale gelen sözleşmeden dolayı vemiş olduklarını iade etmek zorundadırlar. Aksi halde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açılabilecektir.
Sonuç olarak; kanımızca, Dünya Sağlık Örgütü tarafından da "pandemi" ilan edilmiş ve küresel anlamda hızla yayılan ve henüz kontrol altına alınamayan koronavirüs salgını mücbir sebep teşkil etmektedir. Yukarıda belirttiğimiz üzere sözleşmenin tarafları mücbir sebep ve ifa imkânsızlığı nedeniyle akdedilen sözleşmeyi tamamen veya kısmen feshetme hakkına ve ödenen paranın veya verilen malın iadesini isteme hakkına sahiptir.
Ancak bu konu her bir sözleşme nezdinde somut olayın özellikleri dikkate alınarak incelenmelidir. Bu bakımdan "Koronavirüs her koşulda mücbir sebeptir" demek yanlış olacaktır. Somut olay bakımından gerekli değerlendirme yapılmadan ve hukuki yardım alınmadan salt "mücbir sebep" haline dayanarak ifadan kaçınmak, hukuki itilaf çıkması halinde hak kaybı yaşamanıza sebebiyet verebilir.
Av. Osman Mete YILDIZ
[1] Eren F, Borçlar Genel, s. 582
[2] YHGK E. 2017/90, K. 2018/1259 T. 27.06.2018
[3] Y11HD E. 2015/10768, K.2016/4782 T. 28.04.2016
[4] Eren F, Borçlar Genel, s. 1333